GEÇMİŞ ANA SAYFALAR






 

İki tosba (kaplumbağa) yaz aylarının sıcak bir gününde bu sıcaklardan kurtulup yaylaya çıkmaya karar verirler.
Yakında bakleyen genç tosba onlara katılmak ister kabul edilir. Erzaklar alınır yola çıkılr.
Yol üç aylık yoldur. Günlerce giderler giderler sonunda yaylaya varırlar.
Masayı kurarlar o da ne kazoz açacağını unutmuşlar. Kara kara düşünürler.
Biri derki bu olmadan alemin tadı olmaz.Ben yaşlıyım gitsem gelsem ömrüm biter.
Öbürü bende yaşlıyım gidemem der. İş genç tosbaya kalmışyır. Ne yapsa acaba
Genç tosba ben giderim ancak bu masaya ben gelene kadar kimse elini vurmazsa olur der
Öbürleri kabul etmek zorundadır. Tamam derler tosba gider, aylar geçer
Üç ay sona bizim tosba bu gün varmıştır gazoz açacağını şimdi alıp yola çıkmıştır diye düşünürler
Gene aylar geçer 1 gün kalmıştır gelmesine biri derki yavv yarın gelecek nasılsa biz şimdiden bir iki yiyelim
Öbürü sözümüzde duracağız olmaz böyle der, ne kadar ısrar ettiysede kabul etmez
Yarın olmuştur artık bu gün altı ay olduğuna göre şuuu derede biryerde geliyor olmalı genç tosba diye mırıldanırlar
Ama 15 dakika filan kalmıştır gelmesine der biri ben artık bekleyemem kimseyi dinlemem arkadaş
Çene ederler zaman geçer 5 dakika kalmıştır gelmesine artık tutamazlar birbirlerini dalarlar yemeye
Tam o sırada genç tosba çalıların arasından çıka gelir. Hıı ben size demedimmi ben gelene kadar hani bekleyecektiniz der
Tosbalar yaa yeni başladık 1 dakika olmadı derler. Haa tamam işte ben sizin sözünüzde durmuyacağınızı bildiğim için
Şu çalının arkasında bekliyordum, sizin böle yapacağınızı bildiğim için gitmemiştim zaten der.
(HASAN EMMİME (YANİ AMCAMA) TEŞKÜRLER)

-----------------------------
Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir
heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır.
Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler
ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır.
Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir.
Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar. Kimyacı,"adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolayyakmayı amaçlamış"; fizikçi, "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş"; jeolog, "burası tektonik hareketlilik
bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangin olasılığını azaltmayı amaçlamış"; matematikçi, "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış"; antropolog, "adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş". Bu sırada ev sahibi içeri
girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar.,
Adam cevap verir: - "Boru yetmedi."
-----------------------------









-----------------------------------------


-------------------------------------------------

Adamın biri ev kiralıyor ve evi taşıyor ve yorgun bir şekilde yatıyor.Ancak sabaha kadar evin çatışından çatur-çutur sesler geliyor ve adam hiç uyuyamadan sabahlıyor.Sabahı zor eden adam hemen ev sahibinin yanına gidiyor ve durumu anlatıyor, çatıyı değiştirmesini istiyor.

Tabi ev sahibi birazcık ukala,
“Sen merak etme, çatı sabaha kadar Allah’ı zikrediyor, ondandır, bir şey olmaz” diyor…
Kiracı da ciddi ciddi ev sahibini dinledikten sonra, ev sahibine diyor ki
 “Tamam anladım, çatı sabaha kadar zikrediyor, zikretmesine  de ancak ya çatı secde yapmaya kalkışırsa ne olacak”…
--------------------------------------------------
-ANNE-
Bak anne dalında bir çiçek kuruyor
Yılların yorgunluğu omuzlarıma vuruyor
Bak anne mevsim rüzgarları
Bağrıma esiyor
Bak anne işte bu benim
Senin eserin yıkılıyor
Kimseye kırgın değilim anne
Kaderim buymuş çekerim anne
Bir gün gelir yıkılır gidersem anne
İşte bu benim sakın isyan etme anne
Mutlu günler bize uzak anne
Yaşam hayat bize bir tuzak anne
Sevilmek,sevmek bize haram anne
Yalnız bir mezar görürsen
İşte bu mezar eserim de
O zaman ağla anne

---------------------------------------------------












DÜŞÜNDÜREN FOTOĞRAF...


Çocuk emekleyerek 1 km ötedeki Birleşmiş Milletler yemek kampına gitmeye çalışıyor.

Arkasındaki akbaba,çocuğun ölmesini bekliyor.

Fotoğrafı çeken Kevin Carter,fotografı ceker cekmez oradan ayrılıyor(Çok mutludur çünkü o günlerin en önemli en bomba haberin resmini çekmiştir)

Fotoğrafcı Kevin Carter,3 ay sonra depresyona giriyor,onu orda nasıl bıraktım düşüncesiyle intihar ediyor.

Ve dünya hala dönüyor..
Ağzımıza söylenmek üzere o kadar çok kelime geliyor ki....
Mantığa bir bakın, vicdana bir bakın, adam (aslında bir hayvan bile olamaz bu şey) buradaki çocuğu bir fotoğrafa konu olması üzerine kullanıyor...
Şuda bir gerçek, bu sadece fotoğrafa yansıyan, ya yansımayanlar, dünyanın gözleri önünde yapılan soykırımlar...

-----------------------------------










Mavi Gözlü Güzel Bebek - Bebek Resimleri

Yanaklı Bebek - Bebek Resimleri
-----------------------------
F I K R A L A R
-------------------------
KORKUDAN

Temel öksürüyormuş, Cemalse kabızmış. İkisi de aynı gün doktora gitmişler. Doktor Temele öksürük şurubu yazmış, Cemale ise müshil hapı. Ama verirken reçeteleri karıştırmış.Temeli bir hafta sonra kontrole çağırmış. Temel bir hafta sonra doktora gitmiş. Doktor Temele sormuş:
- Hala öksürüyor musun?
Temel:
- Korkudan öksüremeyrum ki doktor demiş.
--------------------------
Temel otobanda arabasıyla gidiyormuş. Arabanın açık olan radyosundan bir anons duyulmuş:
- Otobanda ilerleyen sürücüler lütfen dikkatli olun; bir araç hızla, ters istikamette ilerliyor.
Temel yola bakmış ve şöyle demiş:
- Ne bi tanesi ula, bi sürü, bi sürü.
----------------------------------
Temel Uluslararası Polis Teşkilatına katılmaya karar vermiş ve gidip seçmelerine katılmış. Elemeler sonunda geriye Temel, Alman ve İngiliz kalmışlar. Bunları bir odaya sokmuşlar. Oda boşmuş. Yerde sadece boş bir çuval varmış. Jüri başkanı bunlara dönmüş ve :
- Beş dakika içinde bu odada saklanacaksınız demiş ve önce İngiliz’i odaya sokmuşlar. Beş dakika sonra da hep birlikte odaya girmişler. Jüri başkanı:
- Oda boş ama çuvalda acaba ne var? diyerek çuvalı tekmeleyince çuvaldan “miyav” diye ses gelmiş. Bunun üzerine jüri başkanı “ Çık, sen kazandın” demiş ve İngiliz çuvaldan çıkmış. Ardından Alman odaya girmiş. Beş dakika sonra hepsi tekrar odaya girmişler. Jüri başkanı yine :
- Oda boş ama çuvalda acaba ne var? diyerek çuvalı tekmelemiş. Çuvaldan “hav, hav” diye ses gelince jüri başkanı “Çık sen de kazandın” demiş ve Alman çuvaldan çıkmış. Sonra da Temeli odaya sokmuşlar ve beş dakika sonra odaya girmişler. Jüri başkanı yine :
- Oda boş ama çuvalda acaba ne var? diyerek çuvalı tekmelemiş. Çuvaldan hiçbir ses çıkmamış. Jüri üyeleri çuvalı alıp duvardan duvara vurmuşlar, çuvaldan yine ses çıkmamış. En sonunda jüri başkanı eline bir beyzbol sopası almış ve çuvala ne varsa girişince çuvaldan ses gelmiş :
- Patatiiiiis, ula patatis
--------------------------
Nato ülkeleri günün birinde Rusya’yı yıkmaya karar vermişler ve bütün üye ülkelere “En yetenekli ajanınızı gönderin” diye fax çekmişler. MİT’te Temeli yollamış. Nato karargahında
bir şifreyi parçalamışlar ve ajanlara dağıttıktan sonra onlara şöyle demişler.
- Şimdi herkes elindeki şifre parçasını ezberledikten sonra imha etsin sonra değişik yollardan Rusya’ya girecek ve belirlenen tarihte Moskova’da buluşup şifreyi biraraya getirerek görevinizi öğreneceksiniz. Fakat Rus Gizli Servisi durumu öğrenmiş ve Temel de dahil bütün ajanları yakalamış. Kısa süren bir işkence seansından sonra bütün ajanlar çözülüp konuşmuşlar. Ama Temel tek kelime etmiyormuş. On gün boyunca Temele bildikleri bütün işkence tekniklerini uygulamışlar ama Temel tek kelime etmemiş. Bunun üzerine Ruslar “ Normal bir insan bu işkencelere dayanamaz çoktan konuşurdu, bu adamın olağanüstü bir sırrı olmalı, odaya kapatıp gizlice izleyelim” demişler ve Temeli bir odaya kapamışlar. Temel odaya girip kapı üzerine kapatılınca duvara koşmuş ve kafasını duvara vurmaya başlamış. Bir taraftan da kendi kendine konuşuyormuş:
- Öldürcekler penu, hatirla oni, neydi o hatirla oni.
-----------------------------------
Temel, Amerikalı ve Japon trende aynı kompartımanda seyahat ediyorlarmış. Bir süre sonra Amerikalı parmağını ağzına yaklaştırmış ve konuşmaya başlamış. Konuşması bitince Japon ve Temel ona ne yaptığını sormuşlar. Amerikalı :
- Bizde teknoloji çok ileri demiş. Cep telefonunun çipini tırnak altına yerleştirdik böylece taşıma derdi sona erdi.
On dakika sonra bu kez Japon kendi kendine konuşmaya başlamış. Konuşması bitince Temel ve Amerikalı ona ne yaptığını sormuşlar. Japon :
- Bizde teknoloji daha ileri demiş. Cep telefonunun çipini diş dolgusuna yerleştirdik. Böylece hiç zahmet etmeden konuşabiliyoruz.
On beş dakika sonra Temelden “Zaaaaaaart” diye bir ses gelmiş. Amerikalı ve Japon Temele dönüp sen ne yaptın gibilerden bakınca Temel onlara şöyle demiş:
- Telaş etmeyun uşaklar memleçete faks çektum.
------------------------------
Mahkemede hakim sanık sandalyesindeki Temele sormuş :
- Oğlum Pazar yerindeki on bir kişiyi nasıl ezdin, anlat bakalım.Temel de anlatmaya başlamış :
- Haçim bey, kamyonumla payır aşağı iniyidim. Birden fren patladı. Baktum ki ilerde yolda pisikletli bir çocuk var. ya ona çarpacağdum ya da pazar yerine dalacağdum. Durum bundan ibarettir haçim bey.
- Oğlum on bir kişiyi nasıl ezdiğini hala anlatmadın
- İşte haçim bey o pisikletli çocuk pazar yerine kaçmasaydu pöyle pir şey olmayacaktu.
-----------------------------
 

BİR AHBABIN, BİR AHBABA YARDIMI......
         Kuzey Carolina`da bir eyalet oto yolunun kenarına çekilmiş bir siyah limuzin içinde büyük bir patron olduğu görünüşünden anlaşılan bir kişi ve dışarıda motor kaputu açılmış limuzinin motoruna bilinçsizce bakan, çaresizlikten yüzü kıpkırmızı olmuş, üniformalı başı kasketli bir şoför!
         Arkadan çok eski model A tipi Ford bir otomobille gelen çiftçi görünümlü bir adam otomobilinden iner;
-     Hayrola ahpap, halledemediğin bir şey mi var. Diyerek limuzine yaklaşır. Bakar ki bu kendisininki gibi değil; işin içinden çıkamayacağını anlayarak
-    Benim Ford`la senin arabanı kasabaya kadar çekeyim. Biliyorsun ya Ford gibisi yoktur. Zaten kasaba bir sigara içimlik yerde der. Adamın bir sigara içimlik dediği yer 15-20 km`lik uzaklıktadır. Limuzini kasabanın tamircisinin önüne çeker ve,
-    Haydi ahpap bana izin verin; gidip şu mektupları dağıtayım der.
Adam hem çiftlikle uğraşmakta hemde kasabanın posta idaresinde çiftliklere mektup dağıtarak ek kazanç sağlamaktadır.
         Limuzundeki şoför otomobilden iner ve patronunun verdiği çeki adama uzatır. Fakat adam çeke bakmadan eli ile iter ve
-     Şu üç günlük dünyada bir ahpap, bir ahbaba yardım etmezse bu dünyanın hali ne olur deyip oradan uzaklaşır.
Limuzindeki patron hafifçe kızarır fakat sesini çıkartmaz.
Aradan bir süre geçer, çiftçi bir gün evine döndüğünde yolun kenarına park edilmiş son model bir otomobil görür, ve kimin geldiğini görmek için otomobile yaklaşır. Otomobil boştur, yalnız direksiyona iliştirilmiş üzerinde kendi adı yazılı bir kart bulunmaktadır. Kartta
-     Ahpap, duydum ki Ford araban tamir edilemeyecek durumdaymış. Bu arabayı sana armağan olarak yolladım. Şu üçgünlük dünyada bir ahpap, bir ahbaba yardım etmezse bu dünyanın hali ne olur.
Bu sözlerin altında şu imza vardır:
                                                                                              Henry FORD


-------------------------------------------
CAFER KOMADADIR.YANINDA İSE KARISI...CAFER İN GÖZLERİ NEMLİ,KISIK SESİYLE KARISINA DOĞRU BAKAR VE KONUŞMAYA BAŞLAR:
---İLK İŞTEN KOVULDUĞUM ZAMAN YANIMDA İDİN.İFLAS ETTİĞİM GÜN ORADAYDIN.VURULDUĞUM ZAMAN İLK GÖZÜMÜ AÇTIĞMDA SENİ GÖRDÜM.
TRAFİK KAZASI GEÇİRDİĞİMDE HASTANEDE HEP BAŞUCUMDAYDIN...
 
KARISI TAKTİR EDİLMENİN MUTLULUĞUNDA TABİ.
 
---ŞİMDİ KOMADAYIM YİNE BAŞUCUMDASIN.SONUNDA ANLADIM AMA ÇOK GEÇ OLDU;YAHU SEN NE UĞURSUZ KADINSIN.
----------------------------

LÜTFEN BİR OKUYUN

Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar
kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar çok
sayılmazdı ama, küçük bir dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön
tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk
değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle...
Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol
kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola
uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden
geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola
koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp:
- "Küçüüük!" diye seslendi." Ayakkabı almayı düşündün
mü? Bu seneki modeller bir hârika!"
Çocuk, ona dönerek:
- "Gerçekten çok güzeller!" diye tebessüm etti, "Ama
benim bir bacağım doğuştan eksik".
- "Bence önemli değil!" diye atıldı adam. "Bu dünyada
her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı.
Kiminin de aklı veya vicdanı."
Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı
sürdürdü:
- "Keşke imanınız eksik olacağına, ayaklarımız eksik
olsa idi."
Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru
yaklaşıp:
- "Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?"
- "Çok basit!" dedi, adam. "Eğer iman yoksa, cennete
giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler
tamamlanacak. Hâttâ sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat
görecekler..."
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar
çektiği
acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işâret ederek:

- "Baktığın ayakkabı, sana yakışır!" dedi. "Denemek ister misin?"
Çocuk, başını yanlara sallayıp:

- "Üzerinde 30 lira yazıyor" dedi, "Almam mümkün değil
ki!"
- "İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım!" dedi
adam, "Bu durumda 20 liraya düşer. Zâten sen bir tekini alacaksın, o
da 10 lira eder."
Çocuk biraz düşünüp:

- "Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!" dedi, "Onu kim
alacak ki?"

- "Amma yaptın ha!" diye güldü adam. "Onu da, sağ ayağı
eksik olan bir çocuğa satarım."

Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam
ederek:
- "Üstelik de öğrencisin değil mi?" diye sordu.

- "İkiye gidiyorum!" diye atıldı çocuk, "Üçe geçtim
sayılır."
- "Tamam işte!" dedi adam. "5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır
5 lira. O da zâten pazarlık payı olur. Bu durumda
ayakkabı senindir, sattım gitti!"
Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi.
İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu. Ama adam,
vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp
döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni
ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek
-"Benim satış işlemim bitti!" dedi, "Sen de bana, bunu
satsan memnun olurum."
- "Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun
tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?"

- "Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş..." dedi adam,
"Antika eşyalardan haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski
ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira
eder."

Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden
atabilmiş değildi. Mutlaka bir rûyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en
güzel rûya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt
paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:

- "Bana göre 20 lira yeterli." dedi. "İndirim mevsimini
başlattınız ya!"

Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir
öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün
mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça
yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu.
Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:

- "Babam haklıymış!" dedi. "Sakat olduğum için üzülmeme
hiç gerek yok! demişti."
----------------------------------------------------------



Gözyasi


Göz bebeği ve Türk Bayrağı




KORKUYORUM!
Korkuyorum sevdiğim korkuyorum,

Güneşi sevdiğini söylüyorsun
Güneş çıkınca gölgeye kaçıyorsun,
Yağmuru sevdiğini söylüyorsun
Yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun,
Rüzgarı sevdiğini söylüyorsun
Rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun,
Korkuyorum sevdiğim Çünkü;
Beni de sevdiğini söylüyorsun!....

WİLLİAM SHEAKSPEARE



Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür...


Cocuklarin Sevgisi



BİR SANİYE ÖNCESİ BİR DAHA GELMEYECEK !!!
 
Resimler, hatıralar, özlenilesi anlar tozlu albümlerde kalmasın.
Facebook
 
Resimler
 
Şuan teknoloji o kadar gelişti ki, saniyede bilmem kaç kare sıra sıra resim çekebilmekte ama, insan o kadar uyuşuk oldu ki, sadece resim-video çekerek güzel anları yaşamadan arşivlemekte....
Unutmamalı;
Güzel anlar tek kare fotoğraflandırılır ve bir kaç saniye ayrılır ve o güzel anlar yaşanılır...
Resim video çekmek o anları kaçırmaktır, yaşayamamaktır.
 
Bu güne kadar 37484 ziyaretçi--sağolsunlar burdaydı!
zeynel Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol